17 Haziran 2014 Salı

20. Yüzyılda Felsefe II (Yaz Dönemi)



Bu derste düşünceleri ele alınacak filozof ve akımlar:

Mantıkçı Pozitivizm, N. Hartmann, Wittgenstein, Deleuze

Kaynaklar

1. Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, Metis yayınları
2. Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, Metis Yayınları
3. Hartmann, "Almanya'da Yeni Ontoloji", Felsefe Arkivi
4. Deleuze, Fark ve Tekrar, Norgunk Yayınları


Mantıkçı Pozitivizm'le ilgili kaynaklar sonradan eklenecektir.

6 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Hiçbir tümce kendi üzerine bir şey söyleyemez, çünkü tümce işareti kendi kendisinin içinde kapsanamaz” (3.332). Wittgenstein, Russel’in tipler kuramını, bilgikuramsal bir biçimde kullanarak, evrensel dile uyguluyor: “tümce bütün gerçekliği ortaya koyabilir, ama gerçekliği ortaya koyabilmek için onunla ortaklaşa sahip olması gereken şeyi — mantıksal biçimi, ortaya koyamaz. Mantıksal biçimi ortaya koyabilmek için kendimizi tümceyle birlikte mantığın dışına çıkarabilmemız gerekirdi, yani dünyanın dışına. Tümce mantıksal biçimi ortaya koyamaz; o, onda, yansır. […] Dilde kendini dilegetireni, biz onunla dile getiremeyiz. 'mars ürünü' sayılar yani gerçekte marslıların ders kitaplarında yer alan ifadeler denilebilecek şeyleri hayal ederek şu soruyu soralım: 2014 mars ürünü mü yoksa değil mi? yani 2014 ifadesiyle mars kitaplarında karşılaşacak mıyız?
    Gödel şöyle demiştir :
    2014 bir mars ürünü sayi degildir. ifadesi mars matematigine tercüme edildiginde,
    2014 dünyada gerçekten bir sayi ise '2014 bir mars ürünü sayı degildir anlamına gelir.
    2014 bir mars ürünü sayı degildir. ifadesi bize uzun basamakli bir sayi gibi görünecektir. Ancak bu mars dilindeki yazım biçimi, ifadede sözü edilen bizim 2014 sayımızın, sayısal biçimde ifade edilmiş haline karşılık gelecektir. Teoremler, sembol kalıpları olarak düşünüldüğünde biçimsel sistemdeki ifade yalnızca kendinden bahsetmez, aynı zamanda teoremin kendinede karşı gelebilir.

    YanıtlaSil
  3. Çok merak ediyorum, Mantıkçı ve filozof Bertrand Russell in eseri olan “Principia Matematica” adlı 3 ciltlik dev matematiksel mantık kitabı halen ve neden türkçeye çevrilmiyor. O kadar saçma sapan denebilecek eserler ardı ardına, türlü çevirilerle yayınlanırken, Russelin, Putnamın, quinenin, piercenin, saussurenin, fregenin, carnapın ve daha nicelerinin eserleri neden ve nasıl çevirilemiyor. Akademi dünyasında bu soruya muhatap olabilecek bir kimse yokmudur. Yoksa sorunun cevabını yanlış yerlerdemi arıyoruz. Sanırım googledan bu kişilerin eserlerini aradığımızda ortaya çıkan sansürsüz-serbest-yabancıdil-eserlerin sayısıyla ters orantılı olarak Türk akademi dünyasının içler acısı durumuda apaçık gözler önüne serilmiyormu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunun "absürd" bir durum olduğu açık. Şimdiye kadar birçok kitap çevrilmeliydi. Ama bizde analitik felsefe geleneği hiçbir zaman yerleşmedi, yaygınlaşmadı. Boğaziçi, biraz Odtü, Bilkent. Buradaki akademisyenler ise bunları çevirmek şöyle dursun, kendi yazılarını dahi Türkçe yazmadılar (Arda Denkel hariç tabii).

      Sil
    2. "kendi yazılarını dahi Türkçe yazmadılar"; Türkiye'de ki mevcut felsefe geleneğine dair önemli bir tespit olarak görüyorum bu cümlenizi, Hocam. Umarım, Türkçe ile barışmış ve Türkçe'yi düşünmesinin dili olarak kurabilen bir felsefi derdi bir gün içimizde duyabiliriz.

      Sil
  4. Köksüz, grameri bozuk, latince yozu, doğal hayattan kopuk, hayalet bir dildir okuya-düşüne-yaza durdukları ingilizce, ona bilim dili denmesinin esas sebebi onun bilimsel olduğu manasında değil, bilakis kurdukları bilimlerle birlikte, biteviye tanım, tasvir, ve açıklamalar yapadurmasındandır. Onda olayları işlevsel yanından yakalayıp, sezgisel çıkarımlar yapacak gramatik maharetler yoktur. Okunduğu gibi yazılmaz, cümlesi akılda tekrar derlenmeden anlaşılmaz. Bunlar yüzündendirki Türkçe konuşmaya çalışan bir ingilizle konuşurken ahmak olduğu hissine kapılırız. Peki ingilizce konuşmaya çalışan bir türke ne demeli? hele bu bir akademisyense durum katmerli, Çalışma, azim, sebat, kararlılık, yadetme, sahip çıkma, yaşatma v.b. gibi geleneksel kavramların iyicene öğretildiği canım avrupa insanının türkçe gibi kökü ve grameri sağlam, tek bir harfle bile cümle kurabilecek işlevsel bir dili kullanmamaları kendi adlarına bile büyük bir kayıptır. Gerçi yazı-text kültüründen şekil-görüntü kültürüne geçmekte olan yeni bir nesil için bu söylenenler ne kadar anlamlıdır o da ayrı bir konu. Neyse, zahmetiniz için teşekkür ederim, sizi kırdıysam özür dilerim.

    YanıtlaSil