05.09.2014 TARİHLİ BİRGÜN KİTAP'TA YAYINLANAN YAZI
Alain Badiou
tartışma götürmez bir şekilde günümüzün en önde gelen felsefecilerinden biri
olarak kabul edilmekte. Her ne kadar, o Fransa’nın felsefe çevrelerinde
1960’larda yaşanan tartışmalara dahil olmuş olsa da, aynı yıllarda kendini
açıkça belli eden ve Derrida, Foucault, Deleuze, Lyotard gibi filozoflarca
temsil edilen “postmodern dalga”ya tam olarak kendini kaptırmamış olması
nedeniyle uluslararası düzeyde tanınması ve “popülerleşmesi” oldukça geç bir
döneme, 2000’lerin başına rastlar. 2000’li yıllarda onun düşüncelerinin giderek
önem kazanmasının nedeni, belki “postmodern dalga”nın etkisinin azalması, belki
de felsefenin “rock yıldızı” Žižek’in ondan söz etmesi, onun yapıtlarının
İngilizce editörlüğünü vs. yapması olabilir. Her ne olursa olsun, Badiou’nun şu
son on-onbeş yıldaki felsefe tartışmalarına etkisi büyük olmuş, bu nedenle de
gerek İngilizceye gerekse de dilimize Badiou’nun kitapları peşpeşe
çevrilmiştir. Bu süreçte İngilizceye önemli bütün yapıtları çevrilmiş
olduğundan, onun felsefesi hakkında geniş bir ikincil literatür oluşmuştur.
Türkçeye ise Etik, Sonsuz Düşünce, Felsefe İçin Manifesto gibi birkaç temel yapıtının yanında, bazı
konuşmalarını ve gazete yazılarını içeren derlemeler çevrildi. Ama Fransa’da
1988 yılında Édition du Seuil’den çıkan ve Badiou araştırmacılarının istisnasız
bir şekilde onun başyapıtı olarak kabul ettikleri, yaklaşık 600 sayfalık dev
yapıtı L’être et L’événement (yani Varlık ve Olay) hala Türkçede yok. Oysaki
onun Türkçeye de çevrilmiş diğer kitaplarındaki düşüncelerinin temeli bu kitap
olduğundan, Badiou’dan ilk çevrilmesi gereken yapıt Varlık ve Olay olmalıydı.
Peki neden
çevrilmedi bugüne kadar? Aslında bu soruya yanıt bulmak o kadar da zor değil. Çevrilmemesinin
nedeni açık: okunması, anlaşılması ve çevrilmesi zor bir kitap Varlık ve Olay. Platon’dan Derrida’ya
bütün bir “varlık” tartışmalarına atıfta bulunan ve Heidegger’in bir deyimini
ödünç alırsak, “ontoloji tarihi”ni sorunsallaştıran bir yapıt. Kitap bununla da
yetinmiyor, Cantor’un küme teorisini temel alan bir matematikselliği varlık
araştırmasının odağına yerleştiriyor; bu nedenle de kitap kuramsal bir düzeyde
ortaya koyduğu tezleri bir de matematiksel notasyonlarla ifade ediyor. Bütün
bunlar da, dediğimiz gibi, Varlık ve Olay’ı
zor bir kitap yapmakta. Bugüne kadar çevrilmemesinin nedeni, bu bakımdan, biraz
anlaşılır bir durum. Ama öte yandan, “bir kitabın okunmasının, anlaşılmasının,
çevrilmesinin zor olması onun çevrilmemesinin gerekçesi olabilir mi?” diye
sorulabilir. Bu gerekçe haklı olsaydı, örneğin, James Joyce gibi, George Perec
gibi yazarların hiçbirinin Türkçeye çevrilmemiş olması gerekirdi. Ayrıca
Spinoza’nın Etika’sının en sonundaki
sözleri hatırlamak gerekmez mi burada: “bütün asil ve mükemmel olan şeyler, çok
nadir oldukları kadar aynı zamanda zordur” sözünü? Dolayısıyla, zor olan bir
kitabı çevirmekten kaçınmak yerine, onun özellikle “zor” olması istenmelidir. Varlık ve Olay’daki başka özellikler de
bizi, daha önce “diğer kitaplarına temel olan yapıt” olarak temellendirmeye
çalıştığımız, “Badiou’nun diğer kitaplarından daha önce Varlık ve Olay çevrilmeliydi” düşüncesine götürüyor. Nedir bu
özellikler?
Öncelikle Varlık ve Olay, Varlık (l’être)
açısından, Heidegger’in metafiziği, ontolojiyi onun içinden bir yol bularak
aşma çabasını (Varlık olarak varlığın bilimi olan matematik yoluyla) ve Olay
(l’événement) açısından, Derrida’nın “karar verilemezlik” düşüncesini (adlandırılamayan
bir olay durumunda, yani karar verilemez bir anda bu olaya sadakat göstermenin
anlamını öne çıkararak) en son noktasına taşıyor. Bu açıdan bakıldığında
Badiou’nun başyapıtı, felsefenin uzun Platoncu yolunun sonundaki iki önemli
ismi hem buluşturuyor hem de onları aşmaya çalışıyor. Bu aşma çabasını da
Badiou kendisini “Modern Platoncu” ilan ederek ortaya koyuyor. Modern Platoncu
olarak Badiou, Platon’un - felsefenin koşulları olarak görülebilecek- dört
hakikat usulünü (Bilim, Siyaset, Sanat ve Aşk) kendi felsefesinde özgün bir
tarzda bir araya getirdiğini ve Platon’dan sonraki felsefe tarihi boyunca da,
hep “indirgemeci” bir tavırla, bu koşulların tümünün herhangi bir felsefi
görüşte bir araya getirilemediğini düşünüyor; tabii ta ki kendi felsefesini Varlık ve Olay’da ortaya koyana kadar… Yani kendi iddiasının büyüklüğü bakımından da
çok önemli bir felsefe denemesidir Varlık
ve Olay. Bu iddialı bakış açısından Varlık
ve Olay’da Platon Cantor “ile birlikte”, Heidegger Galileo “ile birlikte”
okunabilmiş, Aristoteles’in, Spinoza’nın, Hegel’in varlıkla (ve sonsuzlukla);
Pascal’in, Leibniz’in de “olay”la ilgili kavrayışları gözönünde
tutulabilmiştir. Ayrıca Badiou bütün bunları Lacan’la bağlantılı bir “özne
teorisi”nin bağlamına yerleştirmiştir. İşte bu özellikler nedeniyle Varlık ve Olay, kendi okurunu tutkulu
bir okuma ve “yeniden” okuma sürecine sokmakta, onunla didişmenin verdiği hazzı
yaşatmaktadır.
Evet, bu kısa
yazıdan da sezilebileceği gibi, Badiou’nun Varlık
ve Olay’ı hem çok zor hem de çok önemli bir kitaptır. Ama şunu söylemek
gerek son olarak: Spinoza’nın yukarıda alıntıladığımız sözünü gözönünde tutarak,
bu yapıtın “ideal çevirmeni” hemen onun çevirisine başlar umarım.