4 Ağustos 2014 Pazartesi

GEORGIOS GEMISTOS PLETHON VE BEDREDDİN

1. GEORGIOS GEMISTOS PLETHON 
Georgios Gemistos Pléthon. Son isim "Pléthon" takma bir isim; Platon'a olan hayranlığı nedeniyle kendini böyle adlandırıyor. İstanbul doğumlu ama on yaşındayken Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğindeki Edirne'ye, daha doğrusu Sultan I. Murat'ın sarayına gidiyor (1365). Aynı dönemde ulemadan birisinin oğlu olan Bedreddin'le karşılaşıp karşılaşmadıklarını bilmiyoruz. Aralarında sadece üç yaş var. Bu arada Bedreddin'in annesi de Yunan ve doğal olarak Yunanca konuşuyor. Pléthon'un çok ilginç düşünceleri var. Sonraları İtalya'da Marcilio Ficino'yu öylesine etkilemiş ki, Ficino oturup Platon'un bütün eserlerini Latince'ye çevirmiş. Fanatik bir şekilde Aristoteles'e karşılar; kendisi ve öğrencileri. İtalya'da verdiği Platon derslerinin İtalyan Rönesansının ortaya çıkışında belirleyici olduğu söyleniyor. Ölümüne dair açık bilgi yok. Ama öldükten bir süre sonra mezarından çıkarıldığını biliyoruz ama bunun nedeni muğlak. Bir görüş İtalya'daki öğrencilerinin "Büyük Hoca özgür insanların ülkesinde olmalı" diyerek onu İtalya'ya götürdüklerini iddia ediyor. Bir başka görüş ise fanatik Hristiyanların, sapkın (heretik) fikirlerine tahammül edemedikleri için, onu mezarından çıkarıp yaktıklarını savunuyor. Malların-mülklerin ortaklığına dayalı bir "koinonia"yı savunduğunu biliyoruz. Bu birçok insanı kızdırmış olmalı. Bir de çok güzel bir sözü var: "Aşk [Eros] ayıp olduğu için değil, kutsal olduğu için özel olmalı [uluorta yaşanmamalı]". Anlayacağınız "Güzel" bir insan kendisi... 
2. PLETHON'UN "YASALAR KİTABI", BEDREDDİN'İN "VARİDAT"I


Pléthon'un "Yasalar Kitabı"nın bir macerası var. Şöyle: Gemistos Pléthon Mora'da öldükten sonra, Mora Despotu Demetrios'un karısı Theodora bu kitabın tek nüshasını ele geçiriyor. Onu Pléthon'un öğrencisi Gregorios Scholarios'a gönderiyor ve "elimde böyle bir kitap var. Ne yapayım bunu?" türünden saçma sapan bir soru soruyor. Scholarios ise Pléthon'un öğrencileri arasında, hocasını hiç sevmeyen, hocası ne kadar Platoncuysa kendisi o kadar Aristotelesçi olan, hocası ne kadar heretikse, kendisi o kadar ortodoks olan bir öğrencisi. Tam bu zamanlarda da Fatih Sultan Mehmet'in ısrarıyla Gennadios II sıfatıyla İstanbul Patriği oluyor. Her neyse, kitap Scholarios'un eline geçince kitabı okuyup bir arkadaşına uzun bir mektup yazarak, "kitaptaki saçmalıkları" detaylı bir şekilde alıntılayarak anlatıyor. Sonra da kitabı "hemen bunu yakın!" notuyla tekrar Theodora'ya gönderiyor. Theodora kitabı yakmıyor ama bu sırada Fatih Mora'yı ele geçiriyor ve Theodora da kocasıyla birlikte hemen Mora'dan kaçmak zorunda kalıyor. Kaçarken de kitabı "bu kitabı size bırakıyorum; ona ne yaparsanız yapın. Artık sizin bileceğiniz bir iş" notuyla tekrar Scholarios'a gönderiyor. Scholarios da kitabı eline geçirdiği gibi yakıyor. Amma ve lakin! Arkadaşına yazdığı mektup kalıyor. Bugün bize kalan da bu işte: Yasalar Kitabı. Düşmanının mektubuyla yaşayan "kitap".

Bir de Bedreddin'in Varidat'ının bir macerası var; biraz ilginç biraz komik: Varidat biraz daha şanslı; birçok elyazma nüshası kalmış. Ama Cevdet Paşa tarafından anlatılan bir öyküsü var kitabın: 1800'lerin başında Şeyhülislam olan Arif Hikmet Bey Varidat'a kafayı takmış. Sabah akşam sahafları (eskiden de onlara sahaf mı derlerdi acaba?) dolaşıp Varidat'ın elyazması nüshalarını, ucuz pahalı demeden, satın alıyor ve götürüp evinde yakıyormuş! Öyle ki, bunu duyan bazı sahtekarlar bir sürü Varidat üretip adama satmaya başlamışlar. Ne kadar sürdüğünü bilmiyorum bu oyunun ama bunun birara sahafların geçim vasıtası olduğunu söylüyor Gölpınarlı. 

Diyeceğim, ister patrik olsun ister şeyhülislam fanatizm aynı fanatizm; bir şey değişmiyor. Aykırı olana, başka olana, farklı olana, ortodoks olmayana tahammül yok.