2 Ağustos 2013 Cuma

BİRKAÇ ÖNEMSİZ KIRINTI

Hüzün ki, yokluktan gelir.

Aşkla başlayalım...

Aşk, bir başkasını kendi içine, koşulsuz, "çağırmak"tır. O başkası, gelmese de, oradadır. Çağırdığın zaten sendedir, sen onunla dolarsın, onunla sen, olduğun olursun. Sevincin ondandır, coşkun, özlemin, yıpranışın, hüznün, acıların... Aşk bittiğinde, o "sen" senden kopup gider, dönüşürsün, başka olursun. 

Aşk, kendi içinde başkasıyla "çok olma" arzusudur. İnsan yalnızlığa katlanabilseydi, aşk da olmazdı. 
Aşk, trajik  (sonluluğunun bilincinde olan) varlığın çoğalarak sonsuzlaşma özlemini gösterir. Ama biliyoruz ki, sonsuzluk yoktur; işte  trajik yanımız buradan gelir. Aşk kendini ve nesnesini sürekli koruyamaz, tutamaz. Zaten, gerçekte, aşkın "nesnesi" de yoktur. Aşk "kişisel" bir meseledir; seven benim, sevilen bendedir. Aşk bittiğinde, bir ben eskir, eksilir, biter, "yok" olur.

Aşk ölümün karşıtıdır; aşk, artma, çoğalma, dirim isteğidir. Ölüm, dönüştür; bir büzülme, bir çekilme... Gelgelelim, bu, bizim "anlayabildiğimiz" kadarıyla böyledir. Ölmekteyim ama ölüm anı hep benim dışımda kalır. Wittgenstein'ın dediği gibi: ölüm bir yaşam olayı değildir, ölüm yaşanmaz. Ölüm hep benim ölümüm olsa da, benim dışımdadır. Ölümümü yaşayamam, ölümümün deneyimi yoktur. Ne ki aşk, bendendir, bendedir, çağırdığım, yaşadığımdır. Ölüm, kendi yaşamımızda bir başkasını yitirme olgusudur. Ölen kişi ölümü "yaşamaz", yaşayan ölümü yaşar. Sırf bu "anlamı"yla ölüm, yani başkasının ölümü, biten bir aşkı andırır.

Ölüm benim için, başkasının ölümüdür; bu nedenle benim için anlaşılmaz kalır. Çünkü "anlamak", yaşam ifadelerini anlamaktır. Yaşayan, yaşayana kendini dışa vurur (ifade eder) ve bu da anlaşılır. Oysa, bir yandan kendi ölümüm yoktur, diğer yandan başkasının ölümü, başkası tarafından ifade edilemez. Levinas'ın dediği gibi, "ölünün yüzü ifadesizdir". Biz yaşayanın yüzüyle karşılaşırız ancak. Spinozavari kısaca dile getirirsek, "insan düşünür" ama "anlayamaz".     
Yaşam geçmişte çoğaldıkça, gelecekte azalır. İnsan "ölmeye yürür", ölmektedir evet. Ne ki, ölüm benim başarabileceğim bir şey değildir; ne de anlayabileceğim. Heidegger'in doğruları içindeki yanılgısı buradadır: Yaşamak günden güne azalmaktır, evet, ama "son olanağımız" ölüm değildir. Olanağımız "yaşamaktır" ve tek olanağımız da budur.