Felsefe ve Edebiyat Yazıları. Felsefe Etkinliklerinin Duyuruları. Filozofların Metinlerine Yönelik Okumalar.
25 Aralık 2014 Perşembe
H.Ü. Felsefe Topluluğu Nietzsche ve Varlık Konferansı (2006)
2006 yılında Hacettepe Üniversitesi Felsefe Topluluğunun düzenlediği "Nietzsche ve Varlık" Konferansının videosu: http://www.youtube.com/watch?v=rDOBTsLzK4E
6 Eylül 2014 Cumartesi
"VARLIK VE OLAY" NEDEN ÇEVRİLMEDİ?
05.09.2014 TARİHLİ BİRGÜN KİTAP'TA YAYINLANAN YAZI
Alain Badiou
tartışma götürmez bir şekilde günümüzün en önde gelen felsefecilerinden biri
olarak kabul edilmekte. Her ne kadar, o Fransa’nın felsefe çevrelerinde
1960’larda yaşanan tartışmalara dahil olmuş olsa da, aynı yıllarda kendini
açıkça belli eden ve Derrida, Foucault, Deleuze, Lyotard gibi filozoflarca
temsil edilen “postmodern dalga”ya tam olarak kendini kaptırmamış olması
nedeniyle uluslararası düzeyde tanınması ve “popülerleşmesi” oldukça geç bir
döneme, 2000’lerin başına rastlar. 2000’li yıllarda onun düşüncelerinin giderek
önem kazanmasının nedeni, belki “postmodern dalga”nın etkisinin azalması, belki
de felsefenin “rock yıldızı” Žižek’in ondan söz etmesi, onun yapıtlarının
İngilizce editörlüğünü vs. yapması olabilir. Her ne olursa olsun, Badiou’nun şu
son on-onbeş yıldaki felsefe tartışmalarına etkisi büyük olmuş, bu nedenle de
gerek İngilizceye gerekse de dilimize Badiou’nun kitapları peşpeşe
çevrilmiştir. Bu süreçte İngilizceye önemli bütün yapıtları çevrilmiş
olduğundan, onun felsefesi hakkında geniş bir ikincil literatür oluşmuştur.
Türkçeye ise Etik, Sonsuz Düşünce, Felsefe İçin Manifesto gibi birkaç temel yapıtının yanında, bazı
konuşmalarını ve gazete yazılarını içeren derlemeler çevrildi. Ama Fransa’da
1988 yılında Édition du Seuil’den çıkan ve Badiou araştırmacılarının istisnasız
bir şekilde onun başyapıtı olarak kabul ettikleri, yaklaşık 600 sayfalık dev
yapıtı L’être et L’événement (yani Varlık ve Olay) hala Türkçede yok. Oysaki
onun Türkçeye de çevrilmiş diğer kitaplarındaki düşüncelerinin temeli bu kitap
olduğundan, Badiou’dan ilk çevrilmesi gereken yapıt Varlık ve Olay olmalıydı.
Peki neden
çevrilmedi bugüne kadar? Aslında bu soruya yanıt bulmak o kadar da zor değil. Çevrilmemesinin
nedeni açık: okunması, anlaşılması ve çevrilmesi zor bir kitap Varlık ve Olay. Platon’dan Derrida’ya
bütün bir “varlık” tartışmalarına atıfta bulunan ve Heidegger’in bir deyimini
ödünç alırsak, “ontoloji tarihi”ni sorunsallaştıran bir yapıt. Kitap bununla da
yetinmiyor, Cantor’un küme teorisini temel alan bir matematikselliği varlık
araştırmasının odağına yerleştiriyor; bu nedenle de kitap kuramsal bir düzeyde
ortaya koyduğu tezleri bir de matematiksel notasyonlarla ifade ediyor. Bütün
bunlar da, dediğimiz gibi, Varlık ve Olay’ı
zor bir kitap yapmakta. Bugüne kadar çevrilmemesinin nedeni, bu bakımdan, biraz
anlaşılır bir durum. Ama öte yandan, “bir kitabın okunmasının, anlaşılmasının,
çevrilmesinin zor olması onun çevrilmemesinin gerekçesi olabilir mi?” diye
sorulabilir. Bu gerekçe haklı olsaydı, örneğin, James Joyce gibi, George Perec
gibi yazarların hiçbirinin Türkçeye çevrilmemiş olması gerekirdi. Ayrıca
Spinoza’nın Etika’sının en sonundaki
sözleri hatırlamak gerekmez mi burada: “bütün asil ve mükemmel olan şeyler, çok
nadir oldukları kadar aynı zamanda zordur” sözünü? Dolayısıyla, zor olan bir
kitabı çevirmekten kaçınmak yerine, onun özellikle “zor” olması istenmelidir. Varlık ve Olay’daki başka özellikler de
bizi, daha önce “diğer kitaplarına temel olan yapıt” olarak temellendirmeye
çalıştığımız, “Badiou’nun diğer kitaplarından daha önce Varlık ve Olay çevrilmeliydi” düşüncesine götürüyor. Nedir bu
özellikler?
Öncelikle Varlık ve Olay, Varlık (l’être)
açısından, Heidegger’in metafiziği, ontolojiyi onun içinden bir yol bularak
aşma çabasını (Varlık olarak varlığın bilimi olan matematik yoluyla) ve Olay
(l’événement) açısından, Derrida’nın “karar verilemezlik” düşüncesini (adlandırılamayan
bir olay durumunda, yani karar verilemez bir anda bu olaya sadakat göstermenin
anlamını öne çıkararak) en son noktasına taşıyor. Bu açıdan bakıldığında
Badiou’nun başyapıtı, felsefenin uzun Platoncu yolunun sonundaki iki önemli
ismi hem buluşturuyor hem de onları aşmaya çalışıyor. Bu aşma çabasını da
Badiou kendisini “Modern Platoncu” ilan ederek ortaya koyuyor. Modern Platoncu
olarak Badiou, Platon’un - felsefenin koşulları olarak görülebilecek- dört
hakikat usulünü (Bilim, Siyaset, Sanat ve Aşk) kendi felsefesinde özgün bir
tarzda bir araya getirdiğini ve Platon’dan sonraki felsefe tarihi boyunca da,
hep “indirgemeci” bir tavırla, bu koşulların tümünün herhangi bir felsefi
görüşte bir araya getirilemediğini düşünüyor; tabii ta ki kendi felsefesini Varlık ve Olay’da ortaya koyana kadar… Yani kendi iddiasının büyüklüğü bakımından da
çok önemli bir felsefe denemesidir Varlık
ve Olay. Bu iddialı bakış açısından Varlık
ve Olay’da Platon Cantor “ile birlikte”, Heidegger Galileo “ile birlikte”
okunabilmiş, Aristoteles’in, Spinoza’nın, Hegel’in varlıkla (ve sonsuzlukla);
Pascal’in, Leibniz’in de “olay”la ilgili kavrayışları gözönünde
tutulabilmiştir. Ayrıca Badiou bütün bunları Lacan’la bağlantılı bir “özne
teorisi”nin bağlamına yerleştirmiştir. İşte bu özellikler nedeniyle Varlık ve Olay, kendi okurunu tutkulu
bir okuma ve “yeniden” okuma sürecine sokmakta, onunla didişmenin verdiği hazzı
yaşatmaktadır.
Evet, bu kısa
yazıdan da sezilebileceği gibi, Badiou’nun Varlık
ve Olay’ı hem çok zor hem de çok önemli bir kitaptır. Ama şunu söylemek
gerek son olarak: Spinoza’nın yukarıda alıntıladığımız sözünü gözönünde tutarak,
bu yapıtın “ideal çevirmeni” hemen onun çevirisine başlar umarım.
4 Ağustos 2014 Pazartesi
GEORGIOS GEMISTOS PLETHON VE BEDREDDİN
1. GEORGIOS GEMISTOS PLETHON
Georgios Gemistos Pléthon. Son isim "Pléthon" takma bir isim; Platon'a olan hayranlığı nedeniyle kendini böyle adlandırıyor. İstanbul doğumlu ama on yaşındayken Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğindeki Edirne'ye, daha doğrusu Sultan I. Murat'ın sarayına gidiyor (1365). Aynı dönemde ulemadan birisinin oğlu olan Bedreddin'le karşılaşıp karşılaşmadıklarını bilmiyoruz. Aralarında sadece üç yaş var. Bu arada Bedreddin'in annesi de Yunan ve doğal olarak Yunanca konuşuyor. Pléthon'un çok ilginç düşünceleri var. Sonraları İtalya'da Marcilio Ficino'yu öylesine etkilemiş ki, Ficino oturup Platon'un bütün eserlerini Latince'ye çevirmiş. Fanatik bir şekilde Aristoteles'e karşılar; kendisi ve öğrencileri. İtalya'da verdiği Platon derslerinin İtalyan Rönesansının ortaya çıkışında belirleyici olduğu söyleniyor. Ölümüne dair açık bilgi yok. Ama öldükten bir süre sonra mezarından çıkarıldığını biliyoruz ama bunun nedeni muğlak. Bir görüş İtalya'daki öğrencilerinin "Büyük Hoca özgür insanların ülkesinde olmalı" diyerek onu İtalya'ya götürdüklerini iddia ediyor. Bir başka görüş ise fanatik Hristiyanların, sapkın (heretik) fikirlerine tahammül edemedikleri için, onu mezarından çıkarıp yaktıklarını savunuyor. Malların-mülklerin ortaklığına dayalı bir "koinonia"yı savunduğunu biliyoruz. Bu birçok insanı kızdırmış olmalı. Bir de çok güzel bir sözü var: "Aşk [Eros] ayıp olduğu için değil, kutsal olduğu için özel olmalı [uluorta yaşanmamalı]". Anlayacağınız "Güzel" bir insan kendisi...
2. PLETHON'UN "YASALAR KİTABI", BEDREDDİN'İN "VARİDAT"I
Georgios Gemistos Pléthon. Son isim "Pléthon" takma bir isim; Platon'a olan hayranlığı nedeniyle kendini böyle adlandırıyor. İstanbul doğumlu ama on yaşındayken Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğindeki Edirne'ye, daha doğrusu Sultan I. Murat'ın sarayına gidiyor (1365). Aynı dönemde ulemadan birisinin oğlu olan Bedreddin'le karşılaşıp karşılaşmadıklarını bilmiyoruz. Aralarında sadece üç yaş var. Bu arada Bedreddin'in annesi de Yunan ve doğal olarak Yunanca konuşuyor. Pléthon'un çok ilginç düşünceleri var. Sonraları İtalya'da Marcilio Ficino'yu öylesine etkilemiş ki, Ficino oturup Platon'un bütün eserlerini Latince'ye çevirmiş. Fanatik bir şekilde Aristoteles'e karşılar; kendisi ve öğrencileri. İtalya'da verdiği Platon derslerinin İtalyan Rönesansının ortaya çıkışında belirleyici olduğu söyleniyor. Ölümüne dair açık bilgi yok. Ama öldükten bir süre sonra mezarından çıkarıldığını biliyoruz ama bunun nedeni muğlak. Bir görüş İtalya'daki öğrencilerinin "Büyük Hoca özgür insanların ülkesinde olmalı" diyerek onu İtalya'ya götürdüklerini iddia ediyor. Bir başka görüş ise fanatik Hristiyanların, sapkın (heretik) fikirlerine tahammül edemedikleri için, onu mezarından çıkarıp yaktıklarını savunuyor. Malların-mülklerin ortaklığına dayalı bir "koinonia"yı savunduğunu biliyoruz. Bu birçok insanı kızdırmış olmalı. Bir de çok güzel bir sözü var: "Aşk [Eros] ayıp olduğu için değil, kutsal olduğu için özel olmalı [uluorta yaşanmamalı]". Anlayacağınız "Güzel" bir insan kendisi...
2. PLETHON'UN "YASALAR KİTABI", BEDREDDİN'İN "VARİDAT"I
Pléthon'un "Yasalar Kitabı"nın bir macerası var. Şöyle: Gemistos Pléthon Mora'da öldükten sonra, Mora Despotu Demetrios'un karısı Theodora bu kitabın tek nüshasını ele geçiriyor. Onu Pléthon'un öğrencisi Gregorios Scholarios'a gönderiyor ve "elimde böyle bir kitap var. Ne yapayım bunu?" türünden saçma sapan bir soru soruyor. Scholarios ise Pléthon'un öğrencileri arasında, hocasını hiç sevmeyen, hocası ne kadar Platoncuysa kendisi o kadar Aristotelesçi olan, hocası ne kadar heretikse, kendisi o kadar ortodoks olan bir öğrencisi. Tam bu zamanlarda da Fatih Sultan Mehmet'in ısrarıyla Gennadios II sıfatıyla İstanbul Patriği oluyor. Her neyse, kitap Scholarios'un eline geçince kitabı okuyup bir arkadaşına uzun bir mektup yazarak, "kitaptaki saçmalıkları" detaylı bir şekilde alıntılayarak anlatıyor. Sonra da kitabı "hemen bunu yakın!" notuyla tekrar Theodora'ya gönderiyor. Theodora kitabı yakmıyor ama bu sırada Fatih Mora'yı ele geçiriyor ve Theodora da kocasıyla birlikte hemen Mora'dan kaçmak zorunda kalıyor. Kaçarken de kitabı "bu kitabı size bırakıyorum; ona ne yaparsanız yapın. Artık sizin bileceğiniz bir iş" notuyla tekrar Scholarios'a gönderiyor. Scholarios da kitabı eline geçirdiği gibi yakıyor. Amma ve lakin! Arkadaşına yazdığı mektup kalıyor. Bugün bize kalan da bu işte: Yasalar Kitabı. Düşmanının mektubuyla yaşayan "kitap".
Bir de Bedreddin'in Varidat'ının bir macerası var; biraz ilginç biraz komik: Varidat biraz daha şanslı; birçok elyazma nüshası kalmış. Ama Cevdet Paşa tarafından anlatılan bir öyküsü var kitabın: 1800'lerin başında Şeyhülislam olan Arif Hikmet Bey Varidat'a kafayı takmış. Sabah akşam sahafları (eskiden de onlara sahaf mı derlerdi acaba?) dolaşıp Varidat'ın elyazması nüshalarını, ucuz pahalı demeden, satın alıyor ve götürüp evinde yakıyormuş! Öyle ki, bunu duyan bazı sahtekarlar bir sürü Varidat üretip adama satmaya başlamışlar. Ne kadar sürdüğünü bilmiyorum bu oyunun ama bunun birara sahafların geçim vasıtası olduğunu söylüyor Gölpınarlı.
Diyeceğim, ister patrik olsun ister şeyhülislam fanatizm aynı fanatizm; bir şey değişmiyor. Aykırı olana, başka olana, farklı olana, ortodoks olmayana tahammül yok.
5 Temmuz 2014 Cumartesi
YAŞLANDIĞINDA / WHEN YOU ARE OLD
YAŞLANDIĞINDA
Yaşlandığında,
apak olduğunda saçların,
Uyuklayıp
dururken,
İrkil ve çek al
bu kitabı,
Başın yavaşça
düşerken,
Başla okumaya,
düşle o yumuşak bakışı
Gözlerinde var
olan bir zamanlar.
Ve derin
gölgeleri ondaki;
Kaç kişi sevdi kim bilir,
Zarif anlarını
senin
Ve o güzelliğini gerçek
ya da yalan bir aşkla?
Ne ki, gerçekte tek
kişi sevdi seni
Sendeki o yanıp
tutuşan, gezgin Gönlü,
Ve değişen yüzündeki
kederi;
Işıltılı
parmaklıkların dibine diz çökerken,
Mırıldanarak,
biraz üzüntüyle,
Nasıl da kaçıp
gitti Aşk
Adım atarak dağlardan
öte
Ve
yüzünü bir tutam yıldızın arasına gömerek...W. B. YEATS (ÇEV. Ç. TÜRKYILMAZ)
WHEN YOU ARE OLD
WHEN you are old and grey and full of
sleep,
And nodding by the fire, take
down this book,
And slowly read, and dream of the
soft look
Your eyes had once, and of their
shadows deep;
How many loved your moments of
glad grace,
And loved your beauty with love
false or true,
But one man loved the pilgrim
Soul in you,
And loved the sorrows of your
changing face;
And bending down beside the
glowing bars,
Murmur, a little sadly, how Love
fled
And paced upon the mountains
overhead
And hid his face amid a crowd of stars.
W.B. YEATS
17 Haziran 2014 Salı
20. Yüzyılda Felsefe II (Yaz Dönemi)
Bu derste düşünceleri ele alınacak filozof ve akımlar:
Mantıkçı Pozitivizm, N. Hartmann, Wittgenstein, Deleuze
Kaynaklar
1. Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, Metis yayınları
2. Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, Metis Yayınları
3. Hartmann, "Almanya'da Yeni Ontoloji", Felsefe Arkivi
4. Deleuze, Fark ve Tekrar, Norgunk Yayınları
Mantıkçı Pozitivizm'le ilgili kaynaklar sonradan eklenecektir.
17. Yüzyılda Felsefe (Yaz Dönemi)
Bu derste ele alınacak filozoflar: Descartes, Malebranche, Pascal, Spinoza, Leibniz, Hobbes.
Kaynaklar
1. Descartes: Metot Üzerine Konuşma, Sosyal Yayınlar
2. Descartes: Meditasyonlar, Bilgesu Yayınları
3. Descartes: Felsefenin İlkeleri, Say Yayınları
4. Malebranche: Hakikatin Araştırılması I, MEB. Yayınları
5. Pascal: Düşünceler, Say Yayınları
6. Spinoza: Etika, Dost Yayınları
7. Spinoza: Teolojik-Politik İnceleme, Dost Yayınları
8. Leibniz: Monadoloji, Biblos yayınları
9. Leibniz: Metafizik Üzerine Konuşma, Bulut Yayınları
10. Leibniz: Théodicée, Biblos Yayınları
11. Hobbes: Leviathan, Yapıkredi Yayınları
4 Nisan 2014 Cuma
PEKİ YA SONRASI?
Onun yolunun yoldaşları düşünmüşlerdi okulda
Ünlü biri olacak bu açıkçası;
Aynısını düşündü, yaşadı kuralına göre o da,
Geçirdi yirmili yaşları zahmetle, didinip durdu günler boyunca;
“Peki ya sonrası?”
diye bir türkü tutturdu Platon’un hayaleti. “Peki ya sonrası?”
Yazdığı her şey okundu kendiliğinden,
Sayılı yıllar geçti, belirledi her şeyi çabası
Kazandı dünyalığını, yeterli oldu hepten
Arkadaşları her daim arkadaş oldu içten;
“Peki ya sonrası?”
diye bir türkü tutturdu Platon’un hayaleti. “Peki ya sonrası?”
Tüm mutlu düşleri gerçek oldu devamında
Küçük eski bir ev, bir eş, bir kız, bir oğlan da cabası
Erik ağacı ile lahananın büyüdüğü toprakta
Şairler ve nüktedanlar cezbetti onu sonunda;
“Peki ya sonrası?”
diye bir türkü tutturdu Platon’un hayaleti: “Peki ya sonrası?”
“Görev tamamlandı” diye düşündü yaşlanıp düştüğünde
“Çocukluktaki planıma göre her şey açıkçası,
Bırakıp aptallara hırsı, her şeyi hiçe çevirdiğimde
Mükemmelleştirdim bir şeyleri, her şey artık yerli yerinde”
“Peki ya sonrası?”
diye daha yüksek sesle bir türkü tutturdu hayalet: “Peki ya sonrası?”
(W.
B. YEATS, Çev. Ç. Türkyılmaz)
What Then?
HIS chosen comrades thought at school
He must grow a famous man;
He thought the same and lived by rule,
All his twenties crammed with toil;
'What then?' sang Plato's ghost. 'What then?'
Everything he wrote was read,
After certain years he won
Sufficient money for his need,
Friends that have been friends indeed;
'What then?' sang Plato's ghost. ' What then?'
All his happier dreams came true --
A small old house, wife, daughter, son,
Grounds where plum and cabbage grew,
poets and Wits about him drew;
'What then.?' sang Plato's ghost. 'What then?'
The work is done,' grown old he thought,
'According to my boyish plan;
Let the fools rage, I swerved in naught,
Something to perfection brought';
But louder sang that ghost, 'What then?
He must grow a famous man;
He thought the same and lived by rule,
All his twenties crammed with toil;
'What then?' sang Plato's ghost. 'What then?'
Everything he wrote was read,
After certain years he won
Sufficient money for his need,
Friends that have been friends indeed;
'What then?' sang Plato's ghost. ' What then?'
All his happier dreams came true --
A small old house, wife, daughter, son,
Grounds where plum and cabbage grew,
poets and Wits about him drew;
'What then.?' sang Plato's ghost. 'What then?'
The work is done,' grown old he thought,
'According to my boyish plan;
Let the fools rage, I swerved in naught,
Something to perfection brought';
But louder sang that ghost, 'What then?
3 Nisan 2014 Perşembe
İÇENLERE ŞARKI
Şarap ağızdan,
aşk ise gözden yakalar kişiyi.
Tüm hakikat budur işte özünde,
bilebileceğimiz kocayıp ölmeden önce.
Götürüyorum kadehi ağzıma
Ve iç çekiyorum, bakarken sana
(W. B. Yeats. Çev. Ç. Türkyılmaz)
A Drinking Song
Wine comes in at the mouth
And love comes in at the eye;
That's all we shall know for truth
Before we grow old and die.
I lift the glass to my mouth,
I look at you, and I sigh.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)