25 Aralık 2014 Perşembe

6 Eylül 2014 Cumartesi

"VARLIK VE OLAY" NEDEN ÇEVRİLMEDİ?

05.09.2014 TARİHLİ BİRGÜN KİTAP'TA YAYINLANAN YAZI

Alain Badiou tartışma götürmez bir şekilde günümüzün en önde gelen felsefecilerinden biri olarak kabul edilmekte. Her ne kadar, o Fransa’nın felsefe çevrelerinde 1960’larda yaşanan tartışmalara dahil olmuş olsa da, aynı yıllarda kendini açıkça belli eden ve Derrida, Foucault, Deleuze, Lyotard gibi filozoflarca temsil edilen “postmodern dalga”ya tam olarak kendini kaptırmamış olması nedeniyle uluslararası düzeyde tanınması ve “popülerleşmesi” oldukça geç bir döneme, 2000’lerin başına rastlar. 2000’li yıllarda onun düşüncelerinin giderek önem kazanmasının nedeni, belki “postmodern dalga”nın etkisinin azalması, belki de felsefenin “rock yıldızı” Žižek’in ondan söz etmesi, onun yapıtlarının İngilizce editörlüğünü vs. yapması olabilir. Her ne olursa olsun, Badiou’nun şu son on-onbeş yıldaki felsefe tartışmalarına etkisi büyük olmuş, bu nedenle de gerek İngilizceye gerekse de dilimize Badiou’nun kitapları peşpeşe çevrilmiştir. Bu süreçte İngilizceye önemli bütün yapıtları çevrilmiş olduğundan, onun felsefesi hakkında geniş bir ikincil literatür oluşmuştur. Türkçeye ise Etik, Sonsuz Düşünce, Felsefe İçin Manifesto gibi birkaç temel yapıtının yanında, bazı konuşmalarını ve gazete yazılarını içeren derlemeler çevrildi. Ama Fransa’da 1988 yılında Édition du Seuil’den çıkan ve Badiou araştırmacılarının istisnasız bir şekilde onun başyapıtı olarak kabul ettikleri, yaklaşık 600 sayfalık dev yapıtı L’être et L’événement (yani Varlık ve Olay) hala Türkçede yok. Oysaki onun Türkçeye de çevrilmiş diğer kitaplarındaki düşüncelerinin temeli bu kitap olduğundan, Badiou’dan ilk çevrilmesi gereken yapıt Varlık ve Olay olmalıydı.  
Peki neden çevrilmedi bugüne kadar? Aslında bu soruya yanıt bulmak o kadar da zor değil. Çevrilmemesinin nedeni açık: okunması, anlaşılması ve çevrilmesi zor bir kitap Varlık ve Olay. Platon’dan Derrida’ya bütün bir “varlık” tartışmalarına atıfta bulunan ve Heidegger’in bir deyimini ödünç alırsak, “ontoloji tarihi”ni sorunsallaştıran bir yapıt. Kitap bununla da yetinmiyor, Cantor’un küme teorisini temel alan bir matematikselliği varlık araştırmasının odağına yerleştiriyor; bu nedenle de kitap kuramsal bir düzeyde ortaya koyduğu tezleri bir de matematiksel notasyonlarla ifade ediyor. Bütün bunlar da, dediğimiz gibi, Varlık ve Olay’ı zor bir kitap yapmakta. Bugüne kadar çevrilmemesinin nedeni, bu bakımdan, biraz anlaşılır bir durum. Ama öte yandan, “bir kitabın okunmasının, anlaşılmasının, çevrilmesinin zor olması onun çevrilmemesinin gerekçesi olabilir mi?” diye sorulabilir. Bu gerekçe haklı olsaydı, örneğin, James Joyce gibi, George Perec gibi yazarların hiçbirinin Türkçeye çevrilmemiş olması gerekirdi. Ayrıca Spinoza’nın Etika’sının en sonundaki sözleri hatırlamak gerekmez mi burada: “bütün asil ve mükemmel olan şeyler, çok nadir oldukları kadar aynı zamanda zordur” sözünü?  Dolayısıyla, zor olan bir kitabı çevirmekten kaçınmak yerine, onun özellikle “zor” olması istenmelidir. Varlık ve Olay’daki başka özellikler de bizi, daha önce “diğer kitaplarına temel olan yapıt” olarak temellendirmeye çalıştığımız, “Badiou’nun diğer kitaplarından daha önce Varlık ve Olay çevrilmeliydi” düşüncesine götürüyor. Nedir bu özellikler?
Öncelikle Varlık ve Olay, Varlık (l’être) açısından, Heidegger’in metafiziği, ontolojiyi onun içinden bir yol bularak aşma çabasını (Varlık olarak varlığın bilimi olan matematik yoluyla) ve Olay (l’événement) açısından, Derrida’nın “karar verilemezlik” düşüncesini (adlandırılamayan bir olay durumunda, yani karar verilemez bir anda bu olaya sadakat göstermenin anlamını öne çıkararak) en son noktasına taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Badiou’nun başyapıtı, felsefenin uzun Platoncu yolunun sonundaki iki önemli ismi hem buluşturuyor hem de onları aşmaya çalışıyor. Bu aşma çabasını da Badiou kendisini “Modern Platoncu” ilan ederek ortaya koyuyor. Modern Platoncu olarak Badiou, Platon’un - felsefenin koşulları olarak görülebilecek- dört hakikat usulünü (Bilim, Siyaset, Sanat ve Aşk) kendi felsefesinde özgün bir tarzda bir araya getirdiğini ve Platon’dan sonraki felsefe tarihi boyunca da, hep “indirgemeci” bir tavırla, bu koşulların tümünün herhangi bir felsefi görüşte bir araya getirilemediğini düşünüyor; tabii ta ki kendi felsefesini Varlık ve Olay’da ortaya koyana kadar…  Yani kendi iddiasının büyüklüğü bakımından da çok önemli bir felsefe denemesidir Varlık ve Olay. Bu iddialı bakış açısından Varlık ve Olay’da Platon Cantor “ile birlikte”, Heidegger Galileo “ile birlikte” okunabilmiş, Aristoteles’in, Spinoza’nın, Hegel’in varlıkla (ve sonsuzlukla); Pascal’in, Leibniz’in de “olay”la ilgili kavrayışları gözönünde tutulabilmiştir. Ayrıca Badiou bütün bunları Lacan’la bağlantılı bir “özne teorisi”nin bağlamına yerleştirmiştir. İşte bu özellikler nedeniyle Varlık ve Olay, kendi okurunu tutkulu bir okuma ve “yeniden” okuma sürecine sokmakta, onunla didişmenin verdiği hazzı yaşatmaktadır.

Evet, bu kısa yazıdan da sezilebileceği gibi, Badiou’nun Varlık ve Olay’ı hem çok zor hem de çok önemli bir kitaptır. Ama şunu söylemek gerek son olarak: Spinoza’nın yukarıda alıntıladığımız sözünü gözönünde tutarak, bu yapıtın “ideal çevirmeni” hemen onun çevirisine başlar umarım. 

4 Ağustos 2014 Pazartesi

GEORGIOS GEMISTOS PLETHON VE BEDREDDİN

1. GEORGIOS GEMISTOS PLETHON 
Georgios Gemistos Pléthon. Son isim "Pléthon" takma bir isim; Platon'a olan hayranlığı nedeniyle kendini böyle adlandırıyor. İstanbul doğumlu ama on yaşındayken Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğindeki Edirne'ye, daha doğrusu Sultan I. Murat'ın sarayına gidiyor (1365). Aynı dönemde ulemadan birisinin oğlu olan Bedreddin'le karşılaşıp karşılaşmadıklarını bilmiyoruz. Aralarında sadece üç yaş var. Bu arada Bedreddin'in annesi de Yunan ve doğal olarak Yunanca konuşuyor. Pléthon'un çok ilginç düşünceleri var. Sonraları İtalya'da Marcilio Ficino'yu öylesine etkilemiş ki, Ficino oturup Platon'un bütün eserlerini Latince'ye çevirmiş. Fanatik bir şekilde Aristoteles'e karşılar; kendisi ve öğrencileri. İtalya'da verdiği Platon derslerinin İtalyan Rönesansının ortaya çıkışında belirleyici olduğu söyleniyor. Ölümüne dair açık bilgi yok. Ama öldükten bir süre sonra mezarından çıkarıldığını biliyoruz ama bunun nedeni muğlak. Bir görüş İtalya'daki öğrencilerinin "Büyük Hoca özgür insanların ülkesinde olmalı" diyerek onu İtalya'ya götürdüklerini iddia ediyor. Bir başka görüş ise fanatik Hristiyanların, sapkın (heretik) fikirlerine tahammül edemedikleri için, onu mezarından çıkarıp yaktıklarını savunuyor. Malların-mülklerin ortaklığına dayalı bir "koinonia"yı savunduğunu biliyoruz. Bu birçok insanı kızdırmış olmalı. Bir de çok güzel bir sözü var: "Aşk [Eros] ayıp olduğu için değil, kutsal olduğu için özel olmalı [uluorta yaşanmamalı]". Anlayacağınız "Güzel" bir insan kendisi... 
2. PLETHON'UN "YASALAR KİTABI", BEDREDDİN'İN "VARİDAT"I


Pléthon'un "Yasalar Kitabı"nın bir macerası var. Şöyle: Gemistos Pléthon Mora'da öldükten sonra, Mora Despotu Demetrios'un karısı Theodora bu kitabın tek nüshasını ele geçiriyor. Onu Pléthon'un öğrencisi Gregorios Scholarios'a gönderiyor ve "elimde böyle bir kitap var. Ne yapayım bunu?" türünden saçma sapan bir soru soruyor. Scholarios ise Pléthon'un öğrencileri arasında, hocasını hiç sevmeyen, hocası ne kadar Platoncuysa kendisi o kadar Aristotelesçi olan, hocası ne kadar heretikse, kendisi o kadar ortodoks olan bir öğrencisi. Tam bu zamanlarda da Fatih Sultan Mehmet'in ısrarıyla Gennadios II sıfatıyla İstanbul Patriği oluyor. Her neyse, kitap Scholarios'un eline geçince kitabı okuyup bir arkadaşına uzun bir mektup yazarak, "kitaptaki saçmalıkları" detaylı bir şekilde alıntılayarak anlatıyor. Sonra da kitabı "hemen bunu yakın!" notuyla tekrar Theodora'ya gönderiyor. Theodora kitabı yakmıyor ama bu sırada Fatih Mora'yı ele geçiriyor ve Theodora da kocasıyla birlikte hemen Mora'dan kaçmak zorunda kalıyor. Kaçarken de kitabı "bu kitabı size bırakıyorum; ona ne yaparsanız yapın. Artık sizin bileceğiniz bir iş" notuyla tekrar Scholarios'a gönderiyor. Scholarios da kitabı eline geçirdiği gibi yakıyor. Amma ve lakin! Arkadaşına yazdığı mektup kalıyor. Bugün bize kalan da bu işte: Yasalar Kitabı. Düşmanının mektubuyla yaşayan "kitap".

Bir de Bedreddin'in Varidat'ının bir macerası var; biraz ilginç biraz komik: Varidat biraz daha şanslı; birçok elyazma nüshası kalmış. Ama Cevdet Paşa tarafından anlatılan bir öyküsü var kitabın: 1800'lerin başında Şeyhülislam olan Arif Hikmet Bey Varidat'a kafayı takmış. Sabah akşam sahafları (eskiden de onlara sahaf mı derlerdi acaba?) dolaşıp Varidat'ın elyazması nüshalarını, ucuz pahalı demeden, satın alıyor ve götürüp evinde yakıyormuş! Öyle ki, bunu duyan bazı sahtekarlar bir sürü Varidat üretip adama satmaya başlamışlar. Ne kadar sürdüğünü bilmiyorum bu oyunun ama bunun birara sahafların geçim vasıtası olduğunu söylüyor Gölpınarlı. 

Diyeceğim, ister patrik olsun ister şeyhülislam fanatizm aynı fanatizm; bir şey değişmiyor. Aykırı olana, başka olana, farklı olana, ortodoks olmayana tahammül yok. 

5 Temmuz 2014 Cumartesi

YAŞLANDIĞINDA / WHEN YOU ARE OLD


YAŞLANDIĞINDA

Yaşlandığında, apak olduğunda saçların,
Uyuklayıp dururken,
İrkil ve çek al bu kitabı,
Başın yavaşça düşerken,
Başla okumaya, düşle o yumuşak bakışı
Gözlerinde var olan bir zamanlar.
Ve derin gölgeleri ondaki;
Kaç kişi sevdi kim bilir,
Zarif anlarını senin
Ve o güzelliğini gerçek ya da yalan bir aşkla?
Ne ki, gerçekte tek kişi sevdi seni
Sendeki o yanıp tutuşan, gezgin Gönlü,
Ve değişen yüzündeki kederi;
Işıltılı parmaklıkların dibine diz çökerken,
Mırıldanarak, biraz üzüntüyle,
Nasıl da kaçıp gitti Aşk
Adım atarak dağlardan öte
Ve yüzünü bir tutam yıldızın arasına gömerek...
                                                                               

                                                            W. B. YEATS (ÇEV. Ç. TÜRKYILMAZ)





WHEN YOU ARE OLD

WHEN you are old and grey and full of sleep,
And nodding by the fire, take down this book,
And slowly read, and dream of the soft look
Your eyes had once, and of their shadows deep;
How many loved your moments of glad grace,
And loved your beauty with love false or true,
But one man loved the pilgrim Soul in you,
And loved the sorrows of your changing face;
And bending down beside the glowing bars,
Murmur, a little sadly, how Love fled
And paced upon the mountains overhead

And hid his face amid a crowd of stars.
                                                        
                                                           W.B. YEATS

17 Haziran 2014 Salı

20. Yüzyılda Felsefe II (Yaz Dönemi)



Bu derste düşünceleri ele alınacak filozof ve akımlar:

Mantıkçı Pozitivizm, N. Hartmann, Wittgenstein, Deleuze

Kaynaklar

1. Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, Metis yayınları
2. Wittgenstein, Felsefi Soruşturmalar, Metis Yayınları
3. Hartmann, "Almanya'da Yeni Ontoloji", Felsefe Arkivi
4. Deleuze, Fark ve Tekrar, Norgunk Yayınları


Mantıkçı Pozitivizm'le ilgili kaynaklar sonradan eklenecektir.

17. Yüzyılda Felsefe (Yaz Dönemi)


Bu derste ele alınacak filozoflar: Descartes, Malebranche, Pascal, Spinoza, Leibniz, Hobbes.

Kaynaklar

1. Descartes: Metot Üzerine Konuşma, Sosyal Yayınlar
2. Descartes: Meditasyonlar, Bilgesu Yayınları
3. Descartes: Felsefenin İlkeleri, Say Yayınları
4. Malebranche: Hakikatin Araştırılması I, MEB. Yayınları
5. Pascal: Düşünceler, Say Yayınları
6. Spinoza: Etika, Dost Yayınları
7. Spinoza: Teolojik-Politik İnceleme, Dost Yayınları
8. Leibniz: Monadoloji, Biblos yayınları
9. Leibniz: Metafizik Üzerine Konuşma, Bulut Yayınları
10. Leibniz: Théodicée, Biblos Yayınları
11. HobbesLeviathan, Yapıkredi Yayınları

4 Nisan 2014 Cuma

PEKİ YA SONRASI?

Onun yolunun yoldaşları düşünmüşlerdi okulda
Ünlü biri olacak bu açıkçası;
Aynısını düşündü, yaşadı kuralına göre o da,
Geçirdi yirmili yaşları zahmetle, didinip durdu günler boyunca;
“Peki ya sonrası?” diye bir türkü tutturdu Platon’un hayaleti. “Peki ya sonrası?”

Yazdığı her şey okundu kendiliğinden,
Sayılı yıllar geçti, belirledi her şeyi çabası
Kazandı dünyalığını, yeterli oldu hepten
Arkadaşları her daim arkadaş oldu içten;
“Peki ya sonrası?” diye bir türkü tutturdu Platon’un hayaleti. “Peki ya sonrası?”

Tüm mutlu düşleri gerçek oldu devamında
Küçük eski bir ev, bir eş, bir kız, bir oğlan da cabası
Erik ağacı ile lahananın büyüdüğü toprakta
Şairler ve nüktedanlar cezbetti onu sonunda;
“Peki ya sonrası?” diye bir türkü tutturdu Platon’un hayaleti: “Peki ya sonrası?”

“Görev tamamlandı” diye düşündü yaşlanıp düştüğünde
“Çocukluktaki planıma göre her şey açıkçası,
Bırakıp aptallara hırsı, her şeyi hiçe çevirdiğimde
Mükemmelleştirdim bir şeyleri, her şey artık yerli yerinde”
“Peki ya sonrası?” diye daha yüksek sesle bir türkü tutturdu hayalet: “Peki ya sonrası?”

                                                                                              (W. B. YEATS, Çev. Ç. Türkyılmaz)

What Then?

HIS chosen comrades thought at school
He must grow a famous man;
He thought the same and lived by rule,
All his twenties crammed with toil;
'What then?' sang Plato's ghost. 'What then?'

Everything he wrote was read,
After certain years he won
Sufficient money for his need,
Friends that have been friends indeed;
'What then?' sang Plato's ghost. ' What then?'

All his happier dreams came true --
A small old house, wife, daughter, son,
Grounds where plum and cabbage grew,
poets and Wits about him drew;
'What then.?' sang Plato's ghost. 'What then?'

The work is done,' grown old he thought,
'According to my boyish plan;
Let the fools rage, I swerved in naught,
Something to perfection brought';
But louder sang that ghost, 'What then?


3 Nisan 2014 Perşembe



İÇENLERE ŞARKI

Şarap ağızdan,
aşk ise gözden yakalar kişiyi.
Tüm hakikat budur işte özünde,
bilebileceğimiz kocayıp ölmeden önce.
Götürüyorum kadehi ağzıma
Ve iç çekiyorum, bakarken sana
                                                  (W. B. Yeats. Çev. Ç. Türkyılmaz)




A Drinking Song

Wine comes in at the mouth
And love comes in at the eye;
That's all we shall know for truth
Before we grow old and die.
I lift the glass to my mouth,
I look at you, and I sigh.