22 Mart 2012 Perşembe

KAFKAVARİ GARDA

Beş kişiydik, ya da altı. Biri annemdi, diğeri babam. Ötekiler kendi gürültülerindeydiler.  Yazın ortasında serinlik ve bahar havası: bunu ıslak gömleğimin soğukluğundan anlıyordum evet. Babamın neşeli hali kendini ele vermeme çabasından kaynaklıydı; annem ise zaten hep düşünceliydi. Ötekiler sürekli hareket halindeydiler. Bir siyaset tartışması, mevcut durumun hatırlanmasıyla kesilip, yeniden başlıyordu. Anneme eğilip, bileti almaya gideceğimi söyledim, ama asıl niyetim babamdan uzakta bir sigara içmekti. Raylara baka baka garın dışına doğru yöneldim. Daha yoldayken yaktığım sigaram bitti, bileti aldım, geri döndüm. Garın kalabalığında bizimkilere yöneldim: anneme ve babama. Anneme diğerlerini sordum. Sanki dediğimi duymamış gibi ya da sözcüklerin anlamını bilmiyormuş gibi baktı bana; "bileti aldın mı?" dedi sonunda. Başımla onayladım. Babama döndüm sonra. Bıyığının altında ince dudakaları neredeyse yok olmuştu. Gözleri uzaklara bakıyordu şimdi: içeriye doğru, geriye doğru... Uzak "geçmiş"lere doğru belki. Annem çoktan gitmişti. Nereye gitmişti acaba? Birinci yolda bekleyen trene baktım. Bir tek beni bekler gibiydi.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder